6 Eylül 2014 Cumartesi

Çocuklarınızı sevin



Rol almanın fiziksel, zihinsel ve duygusal olarak 3 ana gruba ayrıldığını belirten Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Üstün Dökmen, şunları anlattı: “Empati kuramadığımız ve kafamızdaki şablona göre baktığımız kişi ötekidir. Ötekinin rolünü alamadığımızda da ben merkeziyetçilik ortaya çıkar. Çalıştığınız ortamda angarya bir iş varsa o öteki içindir, eğer terfi varsa benim içindir. Yolda karşılaştığımız birine hükümet konağını sorarız. (İlerde sağda der) Kimin sağı? Benim mi, kendisinin mi? Burada benimle fiziksel empati kuramadı. Dünyada da fiziki rol alma konusunda yüzde 50 sıkıntı vardır. Zihinsel rol almada da, karşımızdaki gibi düşünemeyiz. Kanepeye uzanmış derin bir uykudayım. Hanım geliyor, kolumdan iteleyerek (Üstün uyuyor musun?) diye soruyor. Bu durumda nasıl cevap verebilirim? Duygusal rol almada ise kafamızdaki milyarlarca şablona göre hareket ederiz. Bir gencin üniversitede girmek istediği bölüm 200 puanla öğrenci almaktadır. Bu genç sınavda 230 puan alır. 30 puanım ziyan olmasın ve yüksek puanla öğrenci alan bölüm iyidir diye bu bölümü tercih ediyor.”


“KARŞINIZDAKİNİ MUTLAKA DİNLEYİN”

Prof. Dr. Dökmen, iyi bir iletişim için dinlemenin önemli olduğuna işaret ederek, “Karşınızdaki kişiyi itişecek biri olarak değil, işbirliği yapabilecek biri olarak algılayın. Birbirinizle konuşun, anlamaya çalışın. Karşınızdaki konuşurken, ona ne söyleyeceğinizi düşünmeyin. Bırakın onun konuşması bitsin, arada biraz sessizlik olsun, ondan sonra konuşmaya başlayın. Aslında muhabbet etmeyi seviyoruz ama muharebe ediyoruz” diye konuştu. 

BEN ÖTEKİ ÇATIŞMASI

Ben ile ötekinin çatışmasında daima ötekinin suçlandığına işaret eden Dökmen, şöyle devam etti: “Evde problem varsa bu bir kişiden kaynaklanmamaktadır. Ben de hata varsa sende de vardır. Bıçak elimi kesti deriz. Bıçak benim elimi kesemez. Ben bıçakla elimi kesmişimdir. Siz birini suçladığınızda, o da sizi suçluyor. Siz annenizi babanızı, anneniz babanız da sizi anlamalı. Aile içi çatışmalarda haklı haksız aranmaz, hatalı davranış aranır. Anne, baba, ya da çocuk suçlu değildir. Aristo dediğimiz mantık çözümsüz sıkıntılar getirir. Her iki taraf da hatalı olduğunu kabul ederse uzlaşma sağlanır, ama etmezse sağlanamaz. Televizyonlardaki tartışma programları da bu nedenle sabaha kadar sürmektedir.” 


“MUTLULUĞUN ANA FAKTÖRÜ SİZSİNİZ”

Prof. Dr. Dökmen, ekonomik kriz, kötü karne gibi dış etkenlerin insanların mutluluğunun ya da mutsuzluğunun nedeni olmadığını anlatarak, şunları kaydetti: “Siz izin vermeden kimse keyfinizi kaçıramaz, siz izin vermeden de kimse sizi mutlu edemez. Mutluluğun ana faktörü sizsiniz. Dış faktörler sadece tetikler. Bu faktörlere çok fazla önem veriyoruz. Çevrenizdekilerin sizin mutlu olmanızı istemesi sizi etkilemez. Bir de geçmişe ve geleceğe dair kaygılarımız vardır. Bunlar hayatımızı cehenneme çevirir, yalnızlığa iter. Bugününüzün tadını çıkarın. Bu sizin elinizde. Sevdiklerinize dokunun, ona sevginizi gösterin. Anadolu’da birçok baba, şımarmasın diye çocuğunu uyurken sever. Biz buna duygusal kabızlık deriz. Çünkü, çocuk baba sevgisini tadamaz. Bağırsak kabızlığı incir yiyince geçer ama duygusal kabızlık hayat boyu geçmez. Çocuklarınızı sevin. Çünkü, çocuklar sevgiden asla şımarmazlar.” 



 Çocuklarınızı sevin,sayın ve onların yanında tanıdıkları, arkadaşları, öğretmenleri çekiştirmeyin. Çocuklarınız öğretmenlerinden ya da okuldan yakındıkları zaman, yakınmalarının derinleşmesine fırsat vermeyiniz.

·Çocuğunuzun evde rahatça çalışabilmesi için, olanak ve yer hazırlayın. Eğer ayrı bir çalışma odası düzenlemeniz mümkün değilse uygun odalardan birin de çalışma köşesi de düzenleyebilirsiniz.

·Çocuğunuzun okulla ilgili dileklerini mümkün olduğunca yerine getirmeye
çalışın. Bu dilekler, size zor geliyorsa doğruca okul yönetimi ile görüşün. Çocuklarımızın giyim ve harçlığı,arkadaşlarının derecesinden aşağı düşürülmemeli, yukarıda çıkarılmamalıdır.

·Sınavda başarılı olmak için belirli düzeyde kaygıya gerek vardır. Sınava hazırlanan bir öğrenci gerekli düzeyde kaygıya mutlaka sahiptir. Anne-babanın çocuğunu teşvik için kaygısını artırması, beklenenin tam aksine sonuç verir.

·Ailenin küçük yaşta başlayarak, çocuktan yüksek başarı beklemesi, eleştirmesi, yargı ifadesi taşıyan sıfatlarla nitelemesi ve cezalandırması çocuğun kendine olan güvenini sarsar ve kaygı düzeyini yükseltir. Kaygı düzeyi yüksek çocukların geçmişlerinde mutlaka bu özellikler vardır.

·Anne - babaların kendi özlemleriyle çocuklarının sınırları arasında gerçekçi bir denge kurmalarında yarar vardır.

·Çocuğun geçmiş okul hayatında ve okul dışı faaliyetlerinde gösterdiği başarı onun sınırlarını ve gelecek performansını tahmin etmek için genel bir ölçü olarak kullanılabilir.

·Çocuğunuz sınavda başarılı olamazsa, gideceği okulu ona bir ceza gibi göstermeyin Çünkü istediğiniz okulu kazanamazsa, böyle bir durumda gideceği okulu sevmesine ve başarılı olmasına imkan kalmaz.

·‘Sınavı kazanma’nın hayatın ‘tek’ ve kesin amacı olduğunu düşünmeyin. ‘Ders çalışmak’ ve ‘sınav kazanmak’ uğruna çocuğunuzla olan yakınlığınızı tehlikeye atmayın. Aranızdaki sıcaklığın hayat boyu devam etmesi her şeyden önemlidir.
·Sizin hayat görüşünüz ve yolunuz çocuğunuza çizmeye çalıştığınız gibi mi?. Değilse,çocuğunuzun sizi örnek aldığını düşünün ve ona karşı daha yumuşak olun.

·Siz okuyan bir insan olduğunuz halde, çocuğunuz okumak istemiyor veya başarısız oluyorsa, bunun tercihi olduğunu kabullenin ve olgun insanın sonucunu değiştiremeyeceği olayları kabul etmesi gerektiğini hatırlayın.

·Çocukların yanında tartışma yapılmamalıdır. Aileden biri çocuğa sert
davranırken diğeri yumuşak davranmamalıdır.

·Çocuklarımızın;okul ya da komşulardan edindiği,kız ve erkek arkadaşlarına saygı gösterilmelidir. Çocukların yeni yeni arkadaşlar edinmesine olanak verilmelidir.

·Unutmayın ki: kendi varlıklarından memnun olanlar,iyi sonuçlar yaratırlar.

Hiç yorum yok: